Ahmet Arif Edebiyat
Müze Kütüphanesi
Diyarbakır'da
yetişen birçok şair ve edebiyatçının yanında Ahmed Arif'in de Diyarbakır'da çok
fazla sevilen bir şair olması, birçok kişinin Ahmed Arif'in en az bir dizesini
ezbere bilmesi, şairin sahiplenilmesi, Ahmed Arif'in şiirlerinde Diyarbakır'ı
sıklıkla işlemesi ve bölgenin folklorik özeliklerini şiirlerinde yoğun
imgelerle yansıtması şair ile kent arasında bir gönül bağı doğurmuştur. 25
Eylül 2012 tarihinde Siverek'te 30 bin kişinin rekor kırarak Ahmet Arif'in
Anadolu şiirini okuması şairin toplumla olan ilişkisine örnektir.
Ahmed Arif
Edebiyat Müze Kütüphanesi Diyarbakır’ın Sur ilçesinde 6 odalı, avlulu, kentin
en güzel sivil mimari örneklerinden biri olan yaklaşık 120 yıllık bir konakta
açılmıştır. Diyarbakırlı bir ailesinden kalan bina, Kültür ve Turizm Bakanlığı
tarafından kamulaştırılmış ve kısa sürede restore edilerek Ahmed Arif Edebiyat
Müze Kütüphanesi adına tahsis edilmiştir.
Müze
Kütüphanesinin kapısının açıldığı geniş avluda Ahmed Arif'in büyük portresi,
onun yanındaki panoda da Anadolu şiiri yer almaktadır. Avlunun duvarlarında
Arif'in diğer dizelerinden örnekler sergilenmiştir. Eyvan olarak adlandırılan
bölümün duvarlarını ise Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yetişmiş edebiyatçıların
fotoğrafları süslemektedir. Müze Kütüphanenin bir diğer odasında şairin
gözlüğü, daktilosu ve el yazısı şiir müsveddeleri gibi kişisel eşyaları yer
almaktadır.
Edebiyat
alanında araştırma yapmak isteyenler müzede bulunan okuma odasında kitaplardan
yararlanabilmektedirler. Yaklaşık 2.500 kitabı kapsayan kütüphanedeki kitaplar
arasında özellikle Diyarbakırlı yazarların ve çevredeki on bir ilin
yetiştirdiği edebiyatçıların eserleri bulunmaktadır. Ayrıca Nobel edebiyat
ödülü almış yazarların tüm kitapları kütüphanede ödüllü kitaplar bölümünde
kullanıcıların hizmetindedir. Bölgenin yerel özeliklerine uygun farklı dillerde
kitaplar (Türkçe, Kürtçe, Ermenice, Arapça vb.) kütüphanede mevcuttur.
Kütüphanede süreli yayınlar bölümü ve Diyarbakır'la ilgili kitaplar da
mevcuttur.
Ahmet Arif'i ve
Diyarbakır'ın yetiştirdiği diğer yazar, şair, edebiyatçılar ile çevre
kentlerimizdeki yazarlarımızı, şairlerimizi tanıtmak, onların ürünlerini
sunmak, Diyarbakır'ı şiir ve edebiyat mekânı haline getirmek için Diyarbakır'da
hizmete açılan Ahmed Arif Edebiyat Müze Kütüphanesi, Diyarbakır ve çevre
illerin kent ve edebi belleğini barındırma, edebiyatçıların ve edebiyat
severlerin buluşma merkezi olma, edebi ve kültürel etkinlikler sunma aynı
zamanda edebiyat üretme gayesi taşımaktadır.
Kente gelen edebiyatçıları,
kentteki edebiyatçılarla buluşturarak, çeşitli söyleşileri, etkinlikleri bu
mekânda yapmak; edebiyata ilgi duyan, edebiyatla uğraşan kişileri bir araya
getirmek; kent, yazın ve sanat ile ilişkili kaynak gereksinimleri karşılamak;
kullanıcılara uygun mekânlar ve ekipmanlar sağlayarak kentin kültürel ve
edebiyat sahasına katkıda bulunmak Ahmed Arif Edebiyat Müze Kütüphanesinin
görevleri arasındadır.
Ahmed Arif (23 Nisan 1927, Diyarbakır - 2 Haziran 1991,
Ankara), Türk şair ve gazeteci. Asıl adı Ahmet Hamdi Önal'dır.
Ahmed Arif'in babası Türk, annesi ise Kürt'tür.[1][2][3][4]
Arif, 23 Nisan 1927'de Diyarbakır'ın Hançepek semtindeki Yağcı sokak 7 no'lu
evde dünyaya geldi. Asıl adı Ahmet Hamdi Önal'dır. Diyarbakır Lisesi'nden mezun
oldu. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümünde
okudu. 1940-1955 yılları arasında değişik dergilerde yayınladığı şiirlerinde
kullandığı kendine has lirizmi ve hayal gücüyle Türk edebiyatındaki yerini
aldı.
Şiirlerinin dayandığı toplumcu gerçekçilik akımına uyumlu
olarak komünist görüşleri savunmuş ve uzun dönem TKP Ankara İl komitesi içinde
çalıştı.
Şiirlerinin toplandığı tek kitabı Hasretinden Prangalar
Eskittim 1968'de yayımlandı. Türkiye'de en çok basılan kitaplar listesindedir.
Ahmet Kaya, Cem Karaca gibi sanatçılarca birçok şiiri bestelendi. Ankara'da
yalnız yaşadığı evinde 2 Haziran 1991 tarihinde geçirdiği kalp krizi sonucu
yaşamını yitirdi.
Yalnız Değiliz
Bir ufka vardık ki artık
Yalnız değiliz sevgilim.
Gerçi gece uzun,
Gece karanlık
Ama bütün korkulardan uzak.
Bir sevdadır böylesine yaşamak,
Tek başına
Ölüme bir soluk kala,
Tek başına
Zindanda yatarken bile,
Asla yalnız kalmamak.
Şafakları ben balığa çıkarım
Akan akmayan sularda
Benim, bütün tezgahlarda paydosa giden
Bir bahar akşamı dünyada.
Ben dört duvar arasında değilim
Pirinçte, pamukta ve tütündeyim,
Karacadağ, Çukurova ve Cibalide.
Zehirli kör yılanları
Ve sıtmasıyla
Gün yirmidört saat insan avında
Karacadağda çeltikler.
Bir kız çocuğunun gözyaşı gibi
- Ayak bileklerinde
bir dizi boncuk,
Sol omzunda nazarlık,
Dağ başında unutulmuş üşümüş,
Minicik bir aşiret kızının
-
Damla-damla, berrak olur pirinci.
Kamyonlarla, katır kervanlarıyla
Beyler sofrasına gider...
Çukurovam,
Kundağımız, kefen bezimiz
Kanı esmer, yüzü ak.
Sıcağında sabır taşları çatlar,
Çatlamaz ırgadın yüreği.
Dilerse buluttan ak,
Köpükten yumuşak verir pamuğu.
Külhan, kavgacıdır delikanlısı,
Ünlü mahpusanelerinde Anadolumun
En çok Çukurovalılar mahpustur,
Dostuna yarasını gösterir gibi,
Bir salkım söğüde su verir gibi,
Öyle içten
Öyle derin,
Türkü söylemek, küfretmek,
Çukurova yiğidine mahsustur...
Tütünü bilir misin?
"Kız saçı" demiş zeybekler,
Su içmez her damardan,
Yerini kolay beğenmez,
Üşür
Naz eder,
Darılır
İki parmak arasında kıyılmış,
Bir parçası var kalbimin
İncecik, ak kağıtlara sarılır,
Dar vakit yanar da verir kendini.
Dostun susan dudağına...
Sokaklardan,
Kıyılardan,
Gök mavisinden,
Ekmeğinden,
Canevinden ayrı düşmeye
Yani bütün hasretlerin kahrına
Ve zehrine çaresiz kalmaların,
İlk nefesi Hızır gibi yetişir
Cibalide sarılan cıgaranın...
Tütün isçileri yoksul,
Tütün işçileri yorgun,
Ama yiğit
Pırıl - pırıl namuslu.
Namı gitmiş deryaların ardına
Vatanımın bir umudu...