12 Dans Eden Prenses Masalı
Vaktiyle, her biri birbirinden güzel, tam 12 kızı olan bir
kral varmış. 12 Prensesin hepsi, kocaman, çok güzel bir odada, birlikte
kalıyorlarmış, fakat çok tuhaf bir şey oluyormuş, prenseslerin ayakkabıları bir
gün içinde eskiyor, altları deliniyormuş! Kral, her gün kızlarına yeni
ayakkabılar alıyormuş, ama ertesi gün 12 kızının da ayakkabıları eski püskü
hale geliyormuş. Ne kral, ne de saraydaki başkaları bu işe akıl sır
erdirememişler!
- Ne oluyor yahu?
İnsanın ayakkabısı bir gece içinde eskir, altı delinir mi? Bu nasıl iş?
- Kralım inanın biz de anlamıyoruz...
Sonunda kral demiş ki: "Kim kızlarımın ayakkabılarının
bir gece içinde eskimesinin sırrını çözerse, kızlarımdan hangisini beğenirse
onunla evlendireceğim, damadım olacak, ben ölünce de kral olacak! Ama bu sırrı
çözemezse, zindana atılacak!" Pek çok genç, bu iş için saraya gelmiş,
günlerce 12 prensesin yattıkları odanın kapısında nöbet tutmuşlar, ama hiçbiri
sırrı çözememiş, ayakkabılar yine bir gece içinde eskiyormuş. Çok iyi kalpli,
dürüst bir genç de şansını denemeye karar vermiş, kralın sarayına doğru yola
çıkmış, yolda giderken yaşlı bir kadıncağıza rastlamış, bu kadın aslında bir
iyilik perisiymiş ve prensesle evlenmek için saraya gelecek olan gençleri
denemek için oradaymış. Peri gence," Ahh, ahh...çok acıktım acaba hiç
yanında yiyecek var mı?" diye sormuş. Genç adam hemen, yanındaki heybede
ne kadar yiyecek varsa, hepsini kadına vermiş. Meğerse daha önceki gençler
kadına tek lokma ekmek bile vermemişlermiş.. Peri, onun ne kadar iyi biri
olduğunu anlayınca, ona ödül olarak sihirli bir pelerin vermiş ve demiş
ki:" Bu sihirli pelerini al, onu giyince görünmez olacaksın, gece saat on
iki olunca, pelerini giy, görünmez ol ve 12 prensesin odasına gir, onları takip
et, böylece sırlarını çözeceksin!"
İyi kalpli genç
sihirli pelerini alarak, kralın sarayına gitmiş, 12 prensesin ayakkabılarının
sırrını çözmek istediğini söylemiş. Bu sırrı çözmeyi deneyecek olan her kişiye
3 gün süre veriliyormuş. Birinci gün, genç prenseslerin yatak odasının
kapısında nöbet tutarken, en büyük prenses elinde bir bardak limonatayla
gelmiş, meğerse limonatanın içinde uyku ilacı varmış, "Buyrun size
limonata yaptık, için" demiş, genç de teşekkür edip, limonatayı içmiş,
tabii bütün gece horul horul uyumuş, sabah uyanınca "Aman Allah'ım niye
uyudum, gece on iki olunca, sihirli pelerinimi giyip, prenseslerin odasına
girmem ve ne yaptıklarını öğrenmem gerekiyordu!" demiş.
İkinci gece, yine
prenseslerin odasının kapısının önünde nöbet tutmaya başlamış, bu sefer de
ortanca prenses elinde bir bardak vişne suyuyla gelmiş, "size vişne suyu
getirdim, buyrun " demiş. O kadar lezzetli gözüküyormuş ki, genç yine
teşekkür edip, vişne suyunu içmiş, tabii yine uykuya dalmış ve ertesi sabah
aklı başına gelmiş.
Kendi kendine
"Mutlaka prensesler bana ilaçlı limonata ve vişne suyu içirdiler!"
demiş. O sırada kral gelmiş ve gence "İki gün bitti, sırrı çözemedin bugün
üçüncü ve son gün, bugün de sırrı çözemezsen, zindana atılacaksın ve ömür boyu
orada kalacaksın!" demiş. Ertesi akşam, genç yine prenseslerin kapısının
önünde beklemeye başlamış, o sırada bu sefer en genç prenses, elinde bir
portakal suyuyla gelmiş. Ama genç artık akıllanmış, teşekkür edip bardağı almış,
prenses gidince de, içindeki portakal suyunu bir saksıya dökmüş. Gerçekten o
zaman uykusu gelmemiş, gece olmuş ve saat tam on iki olunca da, pelerinini
üzerine giymiş ve anında görünmez olmuş! Yavaşça 12 prensesin odasının kapısını
açmış, bir de ne görsün! Kızların hepsi de en güzel balo elbiselerini
giymişler, süslenmiş, püslenmişler, en büyük prenses, bir duvara üç kez
tıklamış, o zaman duvardaki gizli kapı açılmış, hepsi o kapıdan girmişler, genç
de peşlerinden, kapı merdivenlere açılıyormuş, yüzlerce taş basamak gitmişler,
bir ara genç en önündeki prensesin uzun eteğine basmış..
- Ay, biri eteğime bası!
- Saçmalama burada bizden başka kimse yok!
Merdivenler bitince bir ormana gelmişler, yürümüşler,
yürümüşler ve sonunda bir nehir kıyısına gelmişler nehrin kıyısında, kuğu
şeklinde tam 12 kayık, içinde de 12 yakışıklı prens onları bekliyormuş.
Kayıklara binmişler, genç de en son kayığa binmiş.
- Allah Allah bugün kayık her zamankinden daha ağır? Sanki
bir kişi daha binmiş gibi...ne tuhaf..
- Yok canım, sana öyle gelmiştir.
Nehrin karşısına
gidince, kocaman, şahane bir saray görmüşler, tüm pencereleri ışıl ışıl
yanıyor, müzik sesi geliyormuş, içeride herkes dans ediyormuş, bir masada da
güzel yiyecekler, içecekler varmış. Prensesler başlamışlar dans etmeye, hiç
yorulmuyor, dans ediyorlarmış, ayakkabıları eskimeye başlamış bile.. gencin
karnı acıkmış, susamış, dayanamamış ve masanın üzerinden bir dilim pasta alıp
yemeye başlamış, dans eden küçük prenses bunu görünce:
- Aman Allah'ım pasta tabağına bakın! Havada duruyor! Sanki
görünmez biri yiyor!... diye bağırmış
- Amaann, sana öyle gelmiştir, çok içtin herhalde..
Böylece prensesler sabaha kadar dans etmişler, sonra yine
kayıklara binip, yüzlerce basamağı tırmanıp kendi saraylarına gelmişler ama
ayakkabıları da eskimiş, altları delinmiş. Genç adam artık sırrı çözdüğüne çok
sevinmiş. Az sonra kral gelmiş
- Eee, bugün sonuncu gün, ayakkabıların sırrını çözdün mü
bakalım?
- Evet kralım, çözdüm.
Ve olan biteni krala anlatmış, kral önce ona inanmamış ama
genç ona sihirli ormandan aldığı bir altın dalı ve gümüş yaprağı gösterince
doğru söylediğini anlamış. Kral sözünü tutmuş, ona hangi kızıyla isterse
evlenebileceğini söylemiş, genç de en genç prensesle evlenmek istediğini
söylemiş, böylece ikisi evlenmişler, çok mutlu olmuşlar.