Külkedisi Masalı
Evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde çok güzel bir kız
varmış. Çok sevdiği annesi hastalıktan vefat edince babası yeni bir kadınla
evlenmek istemiş ve evlenmiş. Yeni gelen kadın yani kızın üvey annesi ilk
eşinden olan çocuklarıyla beraber kız ve babasının yanlarına taşınmış. Kızın
üvey kardeşleri ondan hiç haz etmemişler ve odasındaki bütün eşyalarını yağma
etmişler. Kızı kendileriyle aynı görmek, ailenin bir üyesi gibi görmektense ona
hizmetçi muamelesi yapmışlar. Kız bütün evi çekip çevirdikten sonra bile üvey
annesi ve kardeşleriyle beraber oturamıyormuş. Üçü birlikte kıza işkence
edercesine sıcak bir ortama bile girmesine izin vermiyorlarmış. Geceleri ise
mutfakta yanmış olan şöminenin başında küllerle titremesini ve soğuğu geçirmeye
ve uyumaya çalışıyormuş. Sabah kalktığında yüzü küllerden simsiyah oluyormuş,
üvey kızlar da onunla kavga etmek için ona ‘’külkedisi’’ ismini takmışlar.
Ülkenin kraliyeti bir balo düzenliyormuş ve birkaç gün sonra
üvey kızlara katılım davetiyesi gelmiş, ikisi de bu durumdan havalara uçar
olmuşlar. Bu balonun aslında prense eş seçmek amaçlı olduğunu biliyorlarmış.
Üvey kızlar da prensle evlenmeyi hep hayal etmişler, böylece çok zengin
prensesler olabileceklermiş. Baloya kadar ellerinden geldiğince güzelleşmek
isteyen, hayallere kapılan üvey kardeşler takıp takıştırmışlar, boyanmışlar. Bu
yine de güzel olmaları için yeterli olmamış çünkü üvey kardeşleri külkedisinin
aksine çok çirkinlermiş ikisi de ve ne yapsalar da onun doğal hali kadar bile
güzel olamıyorlarmış.
Balonun yapıldığı gece gelmiş, çatmış. Üvey kızlar
anneleriyle beraber evden çıkmışlar. Görünmez bir kadından külkedisine;
– Niye bu kadar üzgünsün, gözyaşlarının sebebi ne? diye bir
soru gelmiş.
-Ben hiç baloya gitmedim, bu baloya gitmek istiyordum, demiş
külkedisi.
– Gözyaşı dökme yavrum, gideceksin, demiş peri anne.
Külkedisi bu sesin kime ait olduğunu merak edip arkasını
dönmüş ve bakakalmış, karşısında mükemmel güzellikte ve kudrette bir kadın
duruyormuş. Kadın külkedisinin peri annesiymiş. Külkedisi çok şaşırmış ve ne
diyeceğini bilememiş.
Kadın:
-Zaman kaybetmememiz lazım, buralarda balkabağı var mı
getirebilir misin demiş.
Külkedisi hemen bulmuş ve peri anne balkabağını birden
altından atlı arabaya çevirmiş.
– İkinci adımımız altı kişilik bir fare ekibi…’’
Kız fareleri bulmuş ve peri anne onları atlı arabayı çeken
atlar haline getirmiş. Peri anne bir sıçan istemiş ve külkedisi ikiletmeden
getirmiş. Onu da atlara hakim olan faytoncu yapmış. Altı kertenkele istemiş
peri anne ve külkedisi getirmiş, bunları da kızımızın atlı arabasının peşinden
koşacak kahyalar haline getirmiş. Peri anne her şey tamam diye düşünmüş sonra
aklına en önemli şey gelmiş. Külkedisinin yırtık pırtık kıyafetlerini mükemmel
hayretlere düşürücü bir balo kıyafetine dönüşmüş, ayakkabılara camdan kristal
ayakkabı olmuş. Görenleri kendine aşık edermiş.
Külkedisi artık tam anlamıyla hazırmış, gitmeye
hazırlanırken peri anne uyarmış:
-‘’Bir detay var yapılan bu büyüler kalıcı değildir, gece
12’ye kadar bu büyü devam saat on ikiyi geçince her şey eski haline dönecek
fayton balkabağına, atlar fareye, arabacı sıçana, elbisen eski haline dönmüş
olacak. Evine geri dönmelisin, prens seni böyle görmemeli. Şimdi gecenin tadını
çıkar.”
Bunun üzerine hemen yola koyulmuş. Sindirella baloya
yetişmeyi başarmış ve herkesin dikkatlerini üzerine çekmiş, büyülü gözlerle
bakmışlar. Başta üvey kardeşleri olmak üzere herkes bu denli mükemmel bir
elbisenin nereden geldiğini merak etmişler ve sormuşlar. Baloya katılan soylu
erkeklerin hepsi ona aşık olmuşlar ve dansa davet etmişler. Prens baloya ayak
bastığı anda külkedisine aşık olmuş. Sonra hiçbir erkek Sindirella’ya
yaklaşamamış. Prens ve Sindirella dansa kalkmışlar birçok kez dans ettikten
sonra beraber vakit geçirmeye başlamışlar, çok güzel bir zamanmış bu. Saatler
ışık hızında geçmiş, neredeyse saat on ikiye gelmiş, Sindirella durumu
hatırlayıp koşmaya başlamış, prens yakalamaya çalışsa da külkedisi hızla
uzaklaşmış, sarayın dışına çıktığında ise her şey eski haline dönmüş.
Ayakkabıları hariç fakat diğer teki nerede bilmiyormuş, arkasında düşürdüğünden
habersizmiş. Yatana kadar ağlamış. Bunun bir daha gerçek olamayacak kadar güzel
olacağını düşünmüş fakat prensin bundan vazgeçmeyeceğini tahmin edememiş.
Ayakkabının teki prenste kalmış ve ertesi gün ayakkabının
sahibini aramak Çin tüm ülkeyi gezmeye başlamış, bulana kadar tüm geç kızlara
ayakkabı giydirecekmiş. Ama o kadar evdeki hiçbir genç kıza uymuyormuş, sadece
birkaç ev kalmış. Artık ümidini kaybetmeye başlamış, son evlerden birine
girmiş, bu külkedisi ve üvey kardeşlerin eviymiş. Üvey kızlar bu ayakkabının
kendilerine olmayacağını bilse de çok istiyorlarmış Onlar ne kadar oldurmaya
çalışsalar da ayaklarına olmamış, külkedisi hizmetçilik ediyormuş ve ayakkabıyı
deneyemediği için üzgünmüş. Tam evden çıkarken prensin dikkatini çekmiş ve
külkedisine denettirmek istemiş.
Fakat üvey kızlar ve üvey anne bu duruma:
– Bir hizmetçi ayakkabı deneyemez, diye karşı çıkmışlar.
Prens onları dinlemeyerek;
– Ülkedeki her geç kız deneyecek, demiş.
Sonrasında ayakkabıyı Sindirella’nın ayağına kendi giydirmiş
. Ayakkabı uyuyormuş, işte o an birbirlerinin gözlerinin içine bakakalmışlar.
Prens dizlerini çökmüş ve evlenme teklifi etmiş. Üvey kardeşler o kadar
sinirlenmişler ki ama ellerinden bir şey gelmemiş. Aşkın eninde sonunda her engeli
aşacağının farkına varmışlar. Sindirella evet demiş, evlenmişler ve sonsuza
kadar mutlu yaşamışlar.