Küçük Kırmızı
Tavuk Masalı
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman
içinde kocaman bir çiftlik varmış. Bu çiftlik adeta büyülüymüş, çünkü burada
yaşayan tüm hayvanlar birbiriyle konuşabilirmiş. Çiftlikteki tavuklar, inekler,
fareler, ördekler ve daha pek çok hayvan bir arada mutluluk içinde yaşar
gidermiş. Çiftlikte yaşayan bir de küçük kırmızı bir tavuk varmış. Hem boyu
biraz kısa olduğu hem de kıpkırmızı tüyleri olduğu için herkes ona küçük
kırmızı tavuk diye sesleniyormuş. Bu tavuğun marifeti kendi yiyeceklerini
kendisi bulabilmesiymiş. Bu nedenle diğer tavuklara, hatta çiftlikteki diğer
tüm hayvanlara göre hem daha besili hem de daha sağlıklıymış. Ayrıca tavuğun
yemeğini kendi kendine üretmesi sayesinde pek de gezinip yorulmasına gerek
kalmıyormuş.
Küçük kırmızı tavuk bir gün yemeğini yerken yerde birden
büyük bir buğday tanesi görmüş. Buğday tanelerinin çok doyurucu olduğunu bilen
tavuk bu buğday tanesinin büyüklüğünü görünce çok heyecanlanmış. Daha önce çok
yemek yemiş ama hiç buğday tanesi bulamamış, bu nedenle buğdayın nasıl
ekildiğini, ne yapması gerektiğini bilmezmiş. Çiftliğin tüm hayvanlarına
seslenmiş, toplamış onları başına. Ördeklerden farelere kadar herkes koşmuş
gelmiş küçük kırmızı tavuğun yanına. ‘Bakın ne buldum, kocaman bir buğday
tanesi! Ben bunu yetiştirip çoğaltmak isterim, ama nasıl yapacağımı bilmiyorum.
Bana yardım eder misiniz?’’ demiş tavuk.
Çokbilmiş ördek atlamış lafa, ‘Ben buğday yetiştirmeyi
bilmem ama kahve nasıl yetiştirilir anlatırım, sen de onları satıp bu buğdaydan
daha fazla alırsın.’’ Domuz ise ‘Ördek haklı’’ demiş, ‘Kahve daha pahalı, sen
kahve yetiştir, ben senden alırım, sen de gidip bir sürü buğday alırsın.’’ Fare
ise destek çıkmış onlara, hatta tavuğun kahve alabilmesi için ona borç vermeyi
teklif etmiş. Küçük kırmızı tavuk nasıl ki çiftçilikten anlamıyorsa ticaretten
de anlamıyormuş. Bu nedenle arkadaşlarına güvenip onları dinlemeye karar
vermiş. Ördek gübre vermeyi teklif etmiş, inek ise böcek ilacı vermeyi, domuz
ise hem gübre hem ilaç alabilmesi için borç verecekmiş.
Küçük kırmızı tavuk hiç bıkmadan usanmadan ekmiş kahve
tanelerini. Uğraşmış, çabalamış, sonunda büyütmüş onları. Arkadaşlarının yanına
koşmuş: ‘Dostlar, kahveler sonunda hazır, hadi onları satıp buğday alalım!’’
Fare çıkmış demiş ki ‘Herkes kahve ekip biçiyor artık, onların satılması pek
zor.’’ Ördek ise ‘Paketlemeden o
kahveler nasıl satılacak ki? Senin paketlerin yok, o iş olmaz.’’ Demiş. Domuz
ise hemen karışmış lafa ‘Ben bilmem, borçlarını ödeme vaktin geldi, borçlar
birikti de birikti, haberin olsun.’’
demiş.
Tam o anda hata ettiğini anlamış küçük kırmızı tavuk.
Kimseyi dinlemeyip kendi bildiğini yapsa, bulduğu buğday tanesini ekse, şimdi
hem karnı tok olacak hem de bir sürü buğday yetiştirecekmiş. Elinde kahvelerle
kalakalan tavuk gün geçtikçe daha çok acıkmış. Ördeğe gidip yemek istemiş ama
ördek parası olmadığı için terslemiş onu. Domuza gitmiş ama domuz da borçlarını
istemiş tavuktan. En sonunda fareye gitmiş küçük kırmızı tavuk. ‘Tarlanda
çalışırsam bana bir lokma ekmek verir misin?’’ demiş. Fare teklifi kabul edince başlamış bir kuru
ekmek kırıntısı için çalışmaya. Küçük kırmızı tavuk kime güvenmesi gerektiğine
daha çok dikkat ediyormuş artık. Başkalarının aklına uyduğu zaman aç kaldığını
pek iyi öğrenmiş.